Yeni Teknolojik Gelişmeler ve İş Gücünün Geleceği

Yeni Teknolojik Gelişmeler ve İş Gücünün Geleceği

“Hayvanlardan Tanrılara” adlı, kısa sürede kült haline gelmiş kitabın yazarı Yuval Noah Harari, Tarım Devrimi’ni tarihin en büyük aldatmacısı olarak tanımlar. Harari’ye göre akademisyenler bir zamanlar, Tarım Devrimi’nin insanlık için ileriye doğru atılmış büyük bir adım olduğunu iddia ettiler. İnsan zekasıyla gerçekleşen bir ilerleme hikayesi anlattılar. Buna göre evrim kademeli olarak giderek daha zeki insanlar yarattı. Sonuçta insanlar o kadar akıllı hale geldiler ki, doğanın gizemlerini çözdüler ve bu sayede koyunları evcilleştirip buğdayı ekebildiler. Ve çok kısa bir süre sonra da bir şekilde acımasız, tehlikeli ve savaşçı avcı toplayıcı yaşamlarını memnuniyetle bırakıp, hoş ve dingin çiftçi yaşamına geçtiler.

Harari’ye göre bu hikaye tamamen fantastiktir. İnsanların zamanla daha zeki olduklarına dair hiçbir kanıt yoktur. Tarım Devrimi yeni ve kolay bir yaşam biçimi sağlamaktan ziyade, çiftçilere genellikle avcı toplayıcılarınkinden daha zor ve daha az tatmin edici bir yaşam oluşturdu. Avcı toplayıcılar zamanlarının daha büyük bölümünü, çeşitli ve insanı zihinsel olarak uyaran faaliyetlerle geçiriyorlardı, ayrıca açlık ve hastalıkla boğuşma ihtimalleri de daha düşüktü. Tarım Devrimi insanlığın elindeki toplam gıda miktarını kesin olarak artırdı ancak daha iyi bir beslenme veya daha çok keyifli zaman yaratmadı. Daha ziyade nüfus patlamasına yol açarak şımarık seçkinler yarattı. Ortalama çiftçi ortalama avcı toplayıcıdan daha fazla çalışarak karşılığında daha kötü besinlere sahip oldu.

İnsanoğlu tarihi boyunca Tarım Devrimi, Endüstri Devrimi gibi ekonomik ve siyasal sistemlerini etkileyen dönemeçlerden geçti. Benzer bir dönemecin yapay zeka, otomasyon ve robotik alanında yaşanan gelişmelerle kapımızı çaldığını ve hatta kapıyı biraz aralayarak gündemimizi işgal etmeye başladığını gözlemliyoruz. Buna tarihçiler bir devrim yakıştırması yapacak mı bunu henüz bilmiyoruz. Yakın dönem gelişmelerin tarihçiler tarafından adlandırılabilmeleri için daha epey süreye ihtiyacımız var. Ancak içinden geçtiğimiz süreçle, Tarım Devrimi arasında bir analoji kurmanın yersiz olmayacağı inancındayım. Çünkü insanoğlunun, geleceğini ve çalışma biçimlerini belirleyecek olan yeni bir ekonomik sisteme doğru evrildiğini düşünüyorum.

Peki işyerlerimizi ve çalışma biçimlerimizi derinden etkileyecek olan bu yeni teknolojik gelişmelerin, işletmelerin kullandığı klasik endüsriyel sistemlerinden ne farkı var. Mevcut endüstriyel sistemler, insanoğlunun kas gücüyle yapabileceği fonksiyonların yerini aldılar ve bazı rutin işleri otomasyona dayalı sistemler ile daha hızlı yapılabilecek hale getirdiler. Şu anda yaşadığımız teknolojik transformasyonda farklı olan şey ise makinaların bazı bilişsel görevleri kendi başlarına yapabilecek olmaları, kendi başlarına keşfedip, karar alıp öğrenen makinalar haline gelmeleri. Uzak olmayan gelecekte yollarda göreceğimiz sürücüsüz araçlar, aldığı tüm malumatı bir basın haberine ya da bir köşe yazısına dönüştürebilecek yapay zeka sistemleri, marketlerde insanların beden ve yüz hareketlerini analiz ederek hırsız olma olasılıklarını analiz edebilen ve market personeline daha dikkatli olmaları yönünde uyarı gönderen yazılımlar bu yeni bilişsel teknolojilere örnek gösteriliyor.

Bu yeni teknolojiler daha şimdiden farklı iş sahaları için değer üretmeye başlamış durumda. Üretim sürecindeki kusurların izlenmesi, bazı hileli finansal işlemlerin ortaya çıkarılması, ses ve yüz tanıma teknolojileri, tüketici ürün tavsiyeleri gibi fonksiyonlar sektörlerin ürettiği değer içinde şimdiden pay edinmeye başladı. Örneğin McKinsey’in “yapay zekanın, tüm analitik sistemler ve toplam üretilen değer içindeki finansal payını” ölçtüğü araştırmanın sonuçları oldukça çarpıcı. Perakende, lojistik gibi sektörler yapay zekanın olanaklarını en fazla kullanan ve bu şekilde yüksek finansal değer üretebilen sektörler olarak karşımıza çıkıyor. Yapay zekaya yapılan yatırımların finansal değeri de her geçen gün artıyor. Amerika Birleşik Devletleri 23 milyar dolar yatırımla birinci sırayı alırken, onu 12 milyar dolar yatırım ile Asya ekonomileri izliyor. Avrupa ise 4 milyar dolarlık yapay zeka yatırımı ile 3. sırada yer alıyor.

Yapay zeka ve robotik alanındaki gelişmeler ekonomik büyümeye yaptığı katkı ve verimlilik oranlarını artırmasıyla madalyonun bir yönüyle iyimser bir tablo yaratmış oluyor. İstihdam alanında yaratacağı muhtemel yıkıcı etkilere rağmen; yapay zeka, robotik ve otomasyon alanındaki gelişmelere karşı savaşmanın yersiz olacağı vurgulanıyor. Zira ekonomik büyüme oranlarına ve verimliliğe yaptığı olumlu katkıların yanısıra, yeni teknolojik gelişmelerin toplum için yarattığı sosyal faydalar bulunuyor. Örneğin sanal gerçeklik uygulamaları insanları doğal felaketlerin olumsuz etkilerine hazırlıyor, anksiyete ve bazı mental sorunlarla başa çıkmaya çalışan insanlara yardımcı oluyor. Genç kanser hastaları sanal ortamda kampüs programlarına katılarak eğitimlerine devam edebiliyor. Yapay zeka, malzeme bilimlerinde, tıbbi araştırmalarda ve iklim değişikliğine ilişkin öngörülerde yaygın olarak kullanılıyor.

Madalyonun diğer – kötümser- yüzünde ise yapay zeka ve robotlaşmanın istihdam alanında ve çalışma biçimlerimizde yaratacağı muhtemel yıkıcı etkiler var. Yeni teknolojik gelişmelerin, iş aileleri, yeni uzmanlık alanları, yeni yetkinlik ihtiyaçları ve ücretler üzerinde etkisini görmeye başlayacağımız ifade ediliyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun 376 ayrı global firmada çalışan CHRO’lar, Yetenek ve Strateji yöneticileri ile yaptığı kapsamlı araştırmanın sonuçlarına göre; “çalışma biçimlerinin doğasının değişmesi” yeni ekonomin 2025 yılına kadar en fazla etki yapacağı alan olarak görülüyor.

Kötümser senaryo en özet anlatımıyla, yapay zekanın ve robotların istihdam üzerinde yıkıcı etkilere sahip olacağı ve insanların elindeki işleri alacağı varsayımına dayanıyor. Bu kötümser görüşün anti-tezi olarak; teknolojik gelişmelerin ortadan kaldırdığı işlerden çok daha fazla sayıda yeni uzmanlık alanı ve pozisyon yaratacağı söyleniyor. Dahası yapay zekanın çalışanların verimliliğini artıracağı ve Accenture’un CTO’su Paul Daugherty’nin ifadesiyle yeni bir süper gücün iş hayatında görünür olacağı ifade ediliyor ( “Human plus machine equals superpowers”).

McKinsey’in 2000 iş aktivitesi ve 800 meslek üzerinde yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre bazı işler diğerlerine göre daha kolay bir şekilde otomasyon aktivitelerine dönüştürülebilir durumda. Bunlar öngörülebilir ortamlarda gerçekleştirilen bazı fiziksel aktiviteler, veri toplama ve veri işleme süreçleri olacak. Bunlar da gelişmiş bir ekonomi içerisindeki aktivitelerin neredeyse %51’ine tekabül ediyor. Yönetsel işler, belirli bir uzmanlığa dayalı aktiviteler ve paydaş yönetimine dayanan süreçler ise otomasyon kapsamına alınması güç olan işler olarak varlığını devam ettirecek. McKinsey’in bulgularına göre %100 oranında otomatize edilen işler yalnızca %5 oranında olacak. Diğer etkinlikler ise kısmi olarak otomasyon çalışmalarından etkilenecek. Bir anlamda çalışanlar, işyerlerinde kendilerini destekleyen akıllı makinalarla ortak iş görmeye başlayacak ve bu da işlerimizin, mesleklerimizin ve işyerlerimizin doğasını değiştirecek.

McKinsey’in ürettiği senaryoya göre 2030 yılına kadar yapay zeka ve otomasyon alanındaki ilerlemeler global işgücünün %15’ini, yani toplam 400 milyon çalışanı olumsuz anlamda etkileyecek ya da işinden edecek. Peki yapay zeka ve otomasyon alanındaki gelişmeler, işgücü üzerindeki muhtemel yıkıcı etkileri bertaraf edebilecek yeni meslekler ve işler yaratabilecek mi

Gartner’ın yaptığı araştırmaya göre yapay zeka ve otomasyon alanındaki ilerlemeler, ortadan kaldırdığı işlerden daha fazla sayıda pozisyon üretecek. Dennis Mortensen, x.ai adında bir yapay zeka firmasının kurucusu ve CEO’su, “Organizasyona şöyle bir bakıyorum ve işlerimizin 2/3’ünün bundan daha birkaç yıl önce varolmadığını görüyorum” diyor. McKinsey Global Institute’ın Direktörü James Manyika da bu iyimser tabloyu destekliyor. Manyika’ya göre, gelişmiş ekonomilerde otomatize edilebileceğimiz aktivitelerin oranının %51 olması, aynı oranda işin ortadan kalkacağı anlamına gelmiyor. Ancak bu aktivitelere otomasyon teknolojileri bir şekilde yerleşeceği için bizi 2 ayrı geçiş süreci bekleyecek. Bunlardan birincisi çalışanların mevcut işlerinden, gelişmekte olan yeni işlere geçiş yapması. Tanık olacağımız ikinci geçiş süreci ise çalışanların bu yeni işlere adapte olabilmesi için ortaya çıkacak olan yetkinlik ve beceri ihtiyaçlarını gidermek olacak. Accenture’un CTO’su Paul Daugherty fütürist bir yaklaşımla yaratılması muhtemel 2 yeni mesleği şöyle tanımlıyor. Trainers: Bu grup, yapay zeka sistemlerine insan davranışlarını uygulamayı ve taklit etmeyi öğretecek. Explainers: Bu yeni meslek ise yapay zekanın yarattığı iş değerlerini ilgili iş insanlarına aktaracak ve onlar için anlamlı kılacak. Yani bir anlamda makinalarla, yöneticiler arasında köprü vazifesi görecek.

Aslında makineleşmenin insanların işinden edeceğine ilişkin endişeler birkaç yüz yıl öncesine kadar gidiyor. Endüstri Devrimi ve sonrası dönem bazı işlerin ortadan kalkmasına, ancak bir diğer yönüyle de yeni işlerin hayatımıza girmesine tanık oldu. Örneğin asansör operatörü, santral görevlisi, seyahat danışmanı gibi pozisyonlar ya yok oldular ya da yok olmak üzereler. Onların yerine yazılım geliştirme mühendisi, dijital pazarlama uzmanı, sosyal medya uzmanı gibi yeni meslekler hayatımıza girdi. Görünen o ki son teknolojik gelişmelerin daha fazla endişe yaratmasının nedeni, son 8-10 yıl içerisinde tanık olduğumuz teknolojik gelişmelerin son 50 yılda yaşadıklarımızı kat ve kat aşması ve devasa boyutta olması.

Çağımızın en büyük filozof, bilgin ve sosyal eleştirmenlerinden olan Bertrand Russell 1931 yılında yazdığı “Aylaklığa Övgü” adlı kitabında makineleşmenin insanoğluna insanca yaşam kapılarını açamadığını anlatıyor. Russell’a göre “Uygarlık için boş vakit şarttır. Eski zamanlarda bir azınlığın boş vakte sahip olabilmesi, büyük bir çoğunluğun emeği sayesinde gerçekleşebiliyordu. İnsan ırkının akla yakın bir rahatlık ölçüsü içinde yaşamasını sağlayabilmek için bugün makinaların verimlilikleri sayesinde, eskisine oranla çok daha az bir çalışma gerekebilirdi.” Russell makinalaşma sayesinde günde 4 saat çalışmanın, insanlara makul ölçüler içinde isteyebilecekleri kadar maddi rahatlık sağlamaya yeteceğini iddia eder. Ancak bu hiçbir zaman hayata geçirilememiştir.

Görünen o ki bugün de insanlık ütopya/distopya ikilemi içinde yolunu bulmaya çalışacak. Eğer bu geçiş süreci doğru yönetilirse barış, ekonomik büyüme, refah ve Russell’ın önerdiği gibi günde 4 saat çalışmanın yeterli olacağı boş zaman dolu bir ütopya dünyasına yönelebiliriz. Ya da kaotik ve otoriter iklimin devam edeceği bir karamsar bir dünyaya adım atacağız. Bu noktada şirketlerin ve hükümetlerin alacağı kararlar ve kanun koyucuların sağduyusu etkisi olacak. Yazımızın başına dönecek olursak Tarım Devrimi, insanoğlunun daha fazla çalışmasına, bugün dahi kendisini tüketircesine kadar çalışmasına neden olan ve eşitlikçi olmayan bir ekonomi politik yarattı. Yukarıda aktardığımız iyimser tahminlere rağmen, yapay zeka ve teknoloji alanındaki gelişmeler ile bu hayat tercihini tersine çevirmek mümkün olacak mı şu anda öngöremiyoruz. Ancak şunu biliyoruz ki bunu tartışmaya değer ve bu tartışmaların sonunda kararı yine kendi türümüz verecek.

Bu yazı EGİAD’ın YARIN Dergisi’nde yayınlanmıştır.